Daha 7 günlükken babam Libya’ya gitti. Zorluklar yılı oldu o yıl bizim için. Babamın gönderdiği paranın bize ulaşması 3 ayı buluyordu. Ona rağmen her gün gazete almak ve orada okuduğum sağlıklı beslenme metodlarını küçük kardeşime uygulamakta ısrar ediyordum. Kızlar da peşimden ... O bizim oyuncağımız olmuştu.
Bazen hamile kadınlar gelir “ay Fatma abla şu senin kıza bakmaya geldim. Belki benim çocuğum da onun gibi güzel olur” deyip onu seyrederlerdi.
Bir gün az kalsın boğuluyor, başka bir gün az kalsın bir arabanın altında kalıyordu.
Bir yıl sonra babam Libya’dan döndüğünde onu kendine alıştırmak için çikolatalarla beslemişti. Hepimiz hala çocuktuk ama onu hiç kıskanmamıştık.
Bir sabah mutfakta onu buzdolbaına su dolu şişeler koyarken bulduğumda o 7, bense 17 yaşındaydık. “Bunlara sakın kimse dokunmasın” dedi.
“Ne yapacaksın onları?”
“Pazarda su satacağım yarın”
Bunu duyan annemin gözleri yuvalarından fırladı.
“Çingene mi olacak bu çocuk ne! Rezil edecek bizi. Yardım et Allahım!”
“Sakın bir şey söyleme anne. Bırak yapsın. Kendine güvenini kırma çocuğun” dedim. Girişimciliği ve cesaretine hayran olmuştum.
Ertesi gün semtimizin en büyük pazarıydı. Hanife şişesini ve bardağını alıp yola çıktı. Şimdi düşünüyorum da acaba bu gün kim o yaştaki çocuğunu pazara tek başına bırakır? Benim tanıdığım hiç kimse, ama o zamanlar şimdikinden çok farklıydı.
O gün boyunca Hanife bir kaç tur yaptı pazara. Küçük elleri ancak küçük şişeler taşıyabiliyordu. Akşam eve elinde küçük bir kesekağıdı ile geldi ve “anne bunu sana aldım” deyip anneme verdi. Bütün gün kazandığı ile anneme yarım kilo üzüm almıştı. Annemin en sevdiği meyveyi...
Ertesi hafta sokaktaki kendi yaşıtı bütün çocukları örgütledi ve kendi bayiileri şeklinde pazarın belli noktalarına yerleştirdi. Kendisi de parasını ödemeyen müşterilerden tahsilat yapma ve bayilerine su yetiştirme görevini aldı. Akşamları paraları toplayıp herkese payını verdi. Kendi payına düşenle her seferinde anneme bir hediye alıp geldi.
Bu su satma işi kaç hafta sürdü hatırlamıyorum. Sanırım yaz bitene kadar ama onun girişimci ruhu hiç durmadı. Lise yıllarında okulda jeton ve promosyon malzemesi satarak ve öğretmenler odasından öğretmen çağırmaya para alarak sürdürdü girişimciliğini.
Yıllarca etek giymedi (okul hariç). Saçlarını kısacık kesip oğlan çocuğu gibi dolaştı ancak genç kız olduğunda çirkin ördek yavrusu müthiş bir kuğuya dönüşmüştü. Beğenen çok ama yaklaşmaya cesaret eden azdı. Caddedeki mağazalardan birinde çalışan bir çocuk aşık olmuş ama açılmaya çekinip babasını babama göndermişti. Büyük hata! Hanife çıldırdı. Onun aklında evlenmek yoktu ve üstelik o gelenekselliği hep red etmişti. Gitti, çocuğu buldu ve yakasına yapıştı. Gerisini anlatmaya gerek yok. Çocukcağız bin kere pişman olmuştu.
Fotoğrafçılığa çok meraklıydı ve dolayısı ile de komik kılıklara girip fotoğraf çekmeye...
Hayatının baharında, daha 25 yaşında, tam 8 yıl önce bu gün, 18 ay süren mücadelenin ardından, sabaha karşı kaybettik Hanifemi. Hasreti, acısı hiç bir zaman dinmedi. Sadece üstünü örttük.