Monday, May 11, 2015

KOYUN MU, ÇOBAN MI?

Perşembe günü Britanya'da seçimler vardı. Seçmenin yaklaşık %60'ı oy kullandı. Sandıklar saat 22.00'de kapandı. İlk sandık sayımı bir kaç saat içinde yapıldı ancak bütün sandıklarını sayımı ertesi gün öğle saatlerini buldu. Muhafazakarlar bütün koalisyon öngörülerini yıkıp, tek parti olarak iktidar olabilmek için yeterli sayının da ötesinde milletvekili çıkardılar. Sonuçlar belli olur olmaz, seçimlerden beklediği başarıyı bulamayan 3 büyük muhalefet partisinin (zaten 7 parti var) liderleri ard arda istifa ettiler. Üçü de "seçim sonuçlarının bütün sorumluluğu bana aittir. Özür diliyorum" diye açıklama yaptılar. Yani hiç evelemeden, gevelemeden adam gibi başları dik gittiler. Haa daha sonra yine onları seçerler mi? O parti üyelerine kalmış ama en azından onlar arkadaşlarına tekrar seçme hakkını verdiler; halkın önüne çıkıp özür dileyip, kimseye bok atmadan sorumluluğu üstlendiler.

Başbakan David Cameron 6 yıl önce partinin başına geldi, 5 yıl önce başbakan oldu ve seçimlerden önce, eğer tekrar seçilirse bir dönem daha başbakanlık yapıp sonra çekileceğini açıkladı. Yani şimdiden istifa etmiş sayılır. İşçi Partisi Başkanı Miliband 5 yıl önceki seçimlerden sonra istifa eden  Gordon Brown'ın yerine gelmişti ve bu seçimde de o başarısız olunca gitti. Liberal Parti Lideri Nick Clegg yine 5 yıl önceki seçimlerde parti başına geçmiş, koalisyonda Başbakan Yardımcısı olarak görev yapmıştı ve bu seçimlerde yenilgiye uğrayınca istifa etti. Yani bu liderlerin hepsi taze. Turşu olmaya vakitleri olmamış insanlar ve buna rağmen hırs yapmadan "durun! Bende daha çok iş var. Bakın öğreniyorum" filan diye zırvalamadan bırakıverdiler kendilerini.

Zaten kendileri bırakmasalardı parti onları iterdi. Bizdeki gibi lider yönetmiyor partiyi sadece. Lideri yöneten unsurlar çok güçlü parti içinde. Öyle "Başbakan oldum istediğimi yaparım" falan da yok. Parti içinde güçlü olan kişiler ve birimler yönlendiriyor başbakanı da. Adamlar akıllı, yüzleri eskiyip de halktan ilgi göremeyeceklerini anlayınca perde arkasına geçiyor ve seçilme potansiyeli olan adayı öne geçiriyorlar. Sonra da parti politikalarını duruma göre ayarlayıp danışman ve kontrolör olarak devam ediyorlar ideallerini uygulamaya. Kısacası kısa günün karının hesabı yapılmıyor, uzun dönemde ülke çıkarının ve ideallerin gerçekleşmesinin hesabı yapılıyor.
Bize çok benziyor değil mi? Türkiye Cumhuriyeti tarihinde böyle onurla seçim yenilgisini sahiplenerek istifa eden kaç lider hatırlıyorsunuz? Ben net olarak kimseyi hatırlamıyorum. Neredeyse yarım asır Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş arasında dönmedi mi Türk politikası? Şimdi de 4 lider arasında dönüyor top. Bizim politikacılar yüzsüz. Bizim liderlik koltukları yapışkan. Ya kıçları yapıştığı, ya da fazla beslenip sıkıştıkları için kalkamıyorlar o koltuklardan. Hatta yetmiyor, adam Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığına geçtiği halde iki pozisyonu da idare etmeye çalışıyor. Böyle bir aç gözlülük ve iktidar hırsı var bizim ülkemizde ve insanımızda. İnsanımızda çünkü o politikacılar da insan ve o toplumdan geliyorlar. Yani politikacılar toplumun yansıması.

Yoksa olay "ben lider olamayacaksam sen de olma. Öyleyse bu adam zaten oraya hasbel kader çıkmış, o devam etsİn" diyen hanedan zihniyeti mi?  Bence öyle, yoksa Kurtuluş Savaşını kazanıp İngilizleri İstanbul'dan çıkardığımızda Atatürk'ün bazı silah arkadaşlarının ve bir çok Meclis üyesinin Padişah'ı tekrar başa getirmek istemeleri nasıl açıklanabilir? Demokratik olmak düşünmeyi, irdelemeyi, eğriyi doğrudan ayırmayı, cesareti, sorumluluk almayı ve yenilgiyi onurla kabul etmeyi gerektirir. Bu niteliklere sahip olmak da ciddi bir bilgi birikimi, düşünme ve çalışma gerektirdiği gibi tehlike de içerir. Ee bu kadar sıkıntıya girmektense çobanlığı başkasına bırakıp, güdümde olmak her koyunun hayali değil midir? Seçilmek kadar seçmek de büyük sorumluluklar içeriyor çünkü.
Hangi çayırda otlayacağımı düşünmeme gerek yok. Nasılsa çoban beni bir yere götürecek. Orayı beğenmezsem, işte o zaman bir şeyler düşünürüm ama o kadar tembelim ki canıma tak edene kadar sesimi çıkarmam. 

"Sen söyle ben yapayım. Sonuç kötü olursa suçlayacağım biri olsun".

2 comments:

uga972 said...

Ülke olarak kültür olarak debeleniyoruz. Kalitesizlik her alanda.

uga972 said...

Ülke olarak kültür olarak debeleniyoruz. Kalitesizlik her alanda.