Wednesday, December 20, 2006

NASIL KÖTÜ YÖNETİCİ OLUNUR?

İşte size bir “ters” reçete! Şimdi sakın “kötü yönetici olmak da zor iş mi yani” demeyin. Okuyunca göreceksiniz ki o kadar da kolay iş değil. O da özel beceri ve azim gerektiriyor.
“İyi Yönetici” olmak isteyenler bu reçetenin tersini uygulayabilirler.

1. İyi yönetici olmasını istediği davranışları ve kuralları önce kendi uygular ve saygı duyar. Siz tersini yapın. Örneğin sabah 11:00 civarında işe gelmeyi ve “toplantım var” diye erkenden ayrılmayı alışkanlık haline getirin. Hatta bir de dışardayken personeli telefonla arayıp taciz edin “kim geç gelmiş, kim erken gitmiş” diye.

2. Daha da iyisi tam çıkmalarına yakın ertesi sabaha yetişmesi gereken acil bir iş verin ve ertesi gün o işi sormayın bile. Nefreti garantilersiniz! Haaa, mesela işten çıkmış, evine giden personeli yoldan döndürüp bir iş yaptırmak da iyi bir yöntemdir.

3. Verdiğiniz işleri vaktinde yaparlarsa mutlaka bir hata bulun ama nasıl bir şey istediğinizi veya neyi beğenmediğinizi kesinlikle söylemeyin; “beğenmedim işte. Bu sizin işiniz. Yapın bir şeyler” deyip geçiştirin. Aylarca uğraşsınlar, sonra “performansınız düşük. Basit bir işi bile beceremediniz” diye üste çıkarsınız.

4. Her ay favori! adamınızı değiştirerek milleti salağa çevirin. Herkes “sıra ne zaman bana gelecek acaba?” diye üç buçuk atsın.

5. İş verirken iletişim kurallarını hiçe sayın ve yeterli açıklama yapmayın ki adamlarınız onca değerli saatlerini yanlış iş üzerinde harcasınlar. Harcasınlar ki boş oturmasınlar. Ne de olsa aileleri onların para kazanmasını bekliyor sadece, beraber vakit geçirmeyi değil! Ayrıca dışarıda onca işsiz güçsüz varken, onlar, bir işleri olduğu için şanslılar. Bunu her fırsatta yüzlerine vurun.

6. Otoriteyi tamamı ile kendinizde toplayın. Sizden habersiz kuş uçmasın. Maazallah, bir yerden bir şey çıkar, sizden daha akıllı kimse olmadığı için orada.
Otorite sizde olsun ki, siz şirketten uzak olduğunuzda – ki geç gelip, erken gideceğiniz için çoğunlukla uzak olacaksınız- bütün işler dursun ve patronlar siz olmadan işlerin yürümeyeceğini görsünler. Yalnız dikkat edin eğer onlar akıllı ve iyi yönetici iseler size ‘neden doğru kişileri işe almıyor veya niye adamlarını doğru yönlendirmiyorsun?” diye sorabilirler. Buna hazırlıklı olun. Siz en iyisi baştan akıllı adamların başında olmadığı bir şirket seçin. En kötü ihtimalle kartlarınızı iyi oynarsanız, suçu adamlarınıza atarak bir kaç yıl idare edersiniz. Sonra başka bir yere... Orada foyanız ortaya çıkınca başka bir yere, derken fıstık gibi bir maaşla emekli olursunuz.

7. Ekibinize sizden daha akıllı ve bilgili biri gelecek olursa derhal etkisiz hale getirin. Yaptıklarını sürekli eleştirip, herkesin içinde azarlayarak ve asıl nitelikli olduğu alanlardan uzak tutarak özgüvenini yerle bir edin. Hatta en iyisi işten çıkmasını sağlayın ki koltuğunuza halel gelmesin.

8. İnsan Kaynaklarına performans yönetimi sistemleri kurdurun ama primi kafanıza göre dağıtın. Ne de olsa güç sizde.

9. Personelinizi eğitime sakın göndermeyin. Şirketin eğitime harcayacak parası yok. Hem kim eğitimden fayda görmüş? Şimdi gider iki kelime öğrenir başınıza bela kesilirler. Eğer eğitime herkesi gönderirseniz de siz sakın gitmeyin. Sizin eğitime ihtiyacınız yoktur. Siz mükemmel olmasanız yönetici olamazdınız zaten. En iyi okullardan mezun olmuş, bulunmaz Hint kumaşısınız siz.

10. Yardımcılarınızı asla özel odalarında değil, mutlaka bütün ofisin duyacağı şekilde, ortalık yerde azarlayın ki personel gücün kimde olduğunu unutmasın.

11. Kapalı kapı bırakmayın. Hangi ofisin kapısını kapalı görürseniz, içeride kim ve ne olduğuna aldırmadan dalın. Ne malum sizin hakkınızda konuşmadıkları veya işi kaynatmadıkları? Siz en iyisi açık ofis sistemi yapın da kimsenin kimseden gizlisi kalmasın.

12. Kendi inançlarınızı zorla empoze edin. Mesela, oruç mu tutuyorsanız, tutmayanları aşşağılayın, tutmuyorsanız da tutanları aşşağılayın. Personel liderini örnek almalıdır, değil mi?

13. Bütün hafta işe doğru dürüst gelmediğiniz için yapılamamış işleri tamamlamak için ekibinizi Pazar sabahı ofise dikin. Bakalım işlerine ne kadar bağlılar. Siz sakın vaktinde gitmeyin. Bir kaç saat bekletin ve bu defa size olan bağlılıklarını test edin.

14. Yurt dışına seyehate mi gidiyorsunuz, kimseye haber vermeyin. Sekreterinize söyleyin siz yola çıktığınızda haber versin ki kimse önceden yokluğunuzda işten kaytarma planı yapmasın. Gideceğinizden haberi olmayan yardımcılarınız ellerinde imzalamanız gereken belgeler veya ödemelerle öylece kalakalsınlar. Eh apansız gittiğiniz için işler aksayacak ama, o kadar olsun artık. İhtiyaç duyulmak güzel bir şey değil mi?

15. Ekibinizden birisi insiyatif alıp işleri hızlandırmaya mı kalktı?! Sümme haşa!! Boynunu vurmak gerek ama idam cezası yasak. Siz en iyisi onu herkesin içinde rezil edin de kendi başına iş yapmak neymiş görsün.

16. Sürekli yeni fikirlerle gelip, sistem kurmaya çalışanları, toplantı taleplerine cevap vermeyip ya da projelerinde kusurlar bularak oyalayın. Bir gün nasılsa vazgeçeler. Böylece siz de tehlikeden kurtulursunuz.

17. “Böl ve yönet” tarzını kendinize ilke edinin. Ekibinizin içine nifak tohumları saçın. Herkesi birbiri hakkında konuşturup, birbirine düşürün ki birlik olup da başınıza çorap örmesinler.

18. Toplantılarda size karşı gelmeye çalışanı hemen kulağından tavana asın. Her fırsatta araya, dışarıda onların işini almayı bekleyen kaç kişi olduğunu sıkıştırın ki, bir daha ağızlarını açmaya cesaret edemesinler.

19. Ana şirket/patron/üst yönetimle iletişimi tamamen kendi üzerinizden geçirin ki bütün bilgiye hakim olasınız. Sizin hakkınızda bir laf gitmesin yukarı.

20. Şirkette huzur bırakmayın. Huzurlu olup da daha verimli olma ihtimalleri olduğu gibi, huzurlu olup aralarında sosyalleşme ihtimalleri de olur. Bu da aralarında konuşup sizin zayıflıklarınızı ortaya çıkarma ihtimali demektir. Sizin şahsi menfaatiniz şirketinkinden önce geldiğine göre huzur da yok, dedikodu da!

21. Huzursuz etmenin en etkin yolu telefondur. Geri bildirim vermek veya eleştirmek gibi tartışma açmaya müsait konularda hep telefonu tercih edin. Siz ağzınıza geleni söyleyin ve telefonu kapatın. Bırakın karşı taraf size veremediği cevaplarla boğuşup dursun. Siz içinizi döktünüz ya, yeter!
Olur da karşı taraf sizi geri arama cesareti gösterirse sakın telefona cevap vermeyin.Amir sizsiniz. Siz ne derseniz o olur. O kadar!

22. Kontrolü asla elden bırakmayın. Finlandya’ya mı gittiniz; saat farkına bakmadan sabahın köründe adamlarınızı arayıp rahatsız edin. Sizin yokluğunuzdan faydalanıp işi sermesinler. Kendinizden dolayı iyi bilirsiniz bu işin nasıl yapıldığını. Sizden kaçmaz!

23. Eğer ekibnizden biri bir işi başarmışsa bütün krediyi kendinize alın. Sonra “iş yaptık” diye şımarmasınlar. Onları yönlendiren sizdiniz, dolayısı ile bu sizin başarınızdır. Tabii bunun için önceden tedbir alıp o yetenekli kişilerin üst yönetimle irtibatlarını kesmiş olmanız gerekiyor ki onlar da asıl yeteneğin kim olduğunu çakmasınlar.

24. Bir hata yaptığınızda da suçu hemen adamlarınızın üzerine atın. Onların haberleri olmayacağı için kendilerini de savunamazlar. Çok gerekirse işten atarsınız, hiç konuşamaz.

25. Sürekli laf değiştirin. Canınız sıkıldıkça veya verdiğiniz sözden pişman oldukça “ben öyle söylemedim” deyip sıyrılın işin içinden. Yönetici siz olduğun uza göre akıllı olan da sizsiniz, yani doğruyu en iyi siz bilirsiniz. Öyle diyorsanız öyledir. Her fırsatta başkalarını “yalancı” olarak itham etmekten de geri kalmayın.

26. İş kanununu, personel haklarını hiçe sayın. Onları yazanlar iş şartlarını bilmeden atmışlar. Hem öyle orada yazdığı anlama gelmez o kanunlar. Insan Kaynakları ve bazı avukatlar yanlış yorumluyorlar onları. Abartıyorlar! Eğer bir gün bir personel mahkemeye verir ve kaybederseniz bu da avukatınızın beceriksizliği olur; kanunun doğru olduğunu göstermez.

27. Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar. Papaz da her zaman pilav yemez. Bir gün üstünüzdekiler her şeyi fark edip de defterinizi dürdüklerinde “ben zaten bu yıl kendi işimi kurup, falanca ünlü üniversitedeki masterim sırasında öğrendiklerimi uygulamaya koymayı planlamıştım. O nedenle kendim ayrıldım” diye de sıkarsınız. Artık kim yerse!

İstatistiklere göre bir hizmetten memnun kalmayan birisi bunu 12 kişiye anlatırmış. Memnun kalan ise en fazla 8 kişiye... Eh siz daha fazla kişiye anlatılacasınız. Fena mı?!

Negatif düşünceler akıllarda daha uzun süre kalır. Böylece uzun süre hatırlanmayı da garantilemiş olursunuz.

Unutmayın, reklamın kötüsü olmazmış!

Londra
18 Aralık 2006

No comments: