Sunday, October 08, 2006

AVRUPA TÜRKIYE’YI VE TÜRKLERI NASIL GÖRÜYOR – 1 –

Bir kac ay once Iskocya gezimizden donerken yemek icin konakladigimiz restoranda bize verilen hediye cekini biz kullanmayacagimiz icin yan masadaki beylere verdigimde aramizda ilginc bir sohbet oldu. Zaten orta yasli beyler yan masalarindaki iki yabanci bayanin konustugu dili ilginc bulduklari icin meraktan oluyorlardi. Derhal nereli oldugumu sordular. “Turkum” deyince o gunlerde sicak olan Turkiye’nin AB’ye giris gorusmelerine attilar demiri.

“Siz Turkler kendinizi Avrupali olarak mi yoksa Asyali olarak mi goruyorsunuz?”

Birden durdum!! Ilginc bir soruydu! Hic bunu dusunmemistim ama hizla cevabi yapistirdim;

“Turk olarak goruyoruz!!” diye. Adamlarin saskinligini hala unutmadim ama bu soru ve cevabi da o gunden beri aklima takildi. Biz kendimizi nereli olarak goruyorduk ve aslinda Turkler kimdi?

Gecenlerde Londra’da Anglo-Turkish Association for Academics & Professionals tarafindan “How Europeans Perceive Turkey and The Turks” (Avrupa Turkiye’yi ve Turkleri nasil goruyor) konulu bir konferans duzenlendi. Bu konferansa Istanbul’da dogmus yazar Dr. Andrew Mango ve yine BBC Turkiye sorumlusu olarak 8 yil Turkiye’de calismis olan ve hala bolgeden sorumlu olarak BBC’de calisanChris Morris konusmaci olarak katildilar. Her iki konusmacinin da yeni Turkiye ve Turkler uzerine kitaplari var. Boyle kisilerin kendil kisisel gorusleri ile kendi vatandaslarinin goruslerini birlestirerek yaptiklari yorumlar cok onemli cunku bana gore bunlar daha tarafsiz yorumlar.

Konferans salonunda onemli sayida Ingiliz dinleyici de vardi. Dinleyici beylerden biri kalkip da Turkler Avrupali degil diyenlere “oyleyse Macarlar ve Finler nasil Avrupali oluyor? Onlar Avrupali ise Turkler haydi haydi Avrupali. Onlarin Turklerle boy akrabasi oldugunu biliyor musunuz?” dedigini soylediginde ben de Iskocya’daki animi anlattim. Boylece “Turkler kimdir ve kendilerini dunyaya kim olarak tanitmalidir” tartismasi gundeme geldi. Bu sorunun cevabi hala belirsiz!! Avrupa bizi Asyali olarak gormek istiyor ama biz kendimizi onlarla bir gormuyoruz. Avrupa deseniz tam olarak orada da degiliz. Iste Turkiye’nin tanitiminda bu “biz kimiz?” sorusunun cevabi cok onem tasiyacaktir.

Konusmacilar Turkiye’nin ve Turklerin kendilerini yeteri kadar anlatamadigini, kucucuk bir Ermeni toplumu kadar lobi yapamadigini soylediler. Bir baska onemli soru “neden Turkler Ermeniler kadar guclu bir lobi olusturamiyorlar, sayica daha fazla olmalarina ragmen?” di. Acaba egitim duzeyi daha dusuk oldugu icin mi yoksa birbirlerini destekleyeceklerine kostekledikleri icin mi?

Acik olan bir sey var ki o da bizim kendi milletimizle ilgili gercekleri gormek istemedigimiz ve biz inkar ettikce karsimizdakileri daha da sinirlendirdigimizdi. Her iki konusmaci da bunu belirttiler “bazi gercekleri inkar edeceginize Kabul edin ve iyilestirmek icin calisin!. Boylece daha az tepki cekersiniz”.

Konferanstaki Turk arkadaslarin tepkilerine baktikca bu aciklama cok daha onem kazaniyordu. Avrupa’nin o salondaki Turk profiline itirazi yoktu. Bu profildeki insanlara kapilarini sonuna kadar acardi. Avrupa’nin korktugu asil cogunluktu. Egitimsiz ve hizla ureyen, henuz medenilesememis cogunluk. Ustelik Avrupa ulkelerinin cogunun Turk iscilerinden dolayi iyi bildigi cogunluk!!

Dr. Mango’nun dedigi gibi bir ulkenin medeniyet seviyesi kadininin egitim seviyesi ve kadinin egitim seviyesi de dogurma sayisi ile olculuyordu. Ne yazik ki Turkiye bu konuda sinifi henuz gecmis degildi. Egitimsiz kadinlarin cogunlugunu dogum oranindaki artis ele veriyordu ve bu dusundurucuydu. Egitimli kadinlarin az cocuk yaptigi herkes tarafindan biliniyordu.

Salondaki dinleyiciler Avrupa’nin Turkleri algilama bicimine ve Turklerle ilgili yanlis bilgilerine ates puskurmeye devam ederken gercegi gordum. Biz hala kendi milletimizin ve ulkemizin gercegine kor, sadece kendimize bakarak hareket ediyorduk. Chris’in deyimi ile sorunu halinin altina supuruyorduk. Bir avuc egitimli ve modern Turk “Turkiye biziz!” diye haykirarak Avrupa’nin fikrini degistirmeye calisiyordu. Oysa Avrupa bizi bizden bile iyi taniyordu cunku bagirlarinda yillardir yasayan ama toplumlarina uyum saglayamamis ve kendi ulkelerinde hoslarina gitmeyen goruntuler olusturan bir Turk toplumuna sahipti onlar. Bu konuda suclunun kim oldugu ayri bir tartisma konusuydu.

Tam 16 yil once Londra’da tanistigim Almanlar Turk olduguma inanmakta zorlanmis ve tekrar tekrar sormuslardi. “Biz hic senin gibi Turk gormedik Almanya’da” demislerdi ve ben sasirmistim bu kez. Halbuki bizim gordugumuz Almancilarin cocuklari cogunlukla benim gibiydiler. Uzun bir Turk ve Turkiye tanitimi sonunda o arkadaslarim Turkiye’yi turist olarak su yolu yaptilar.

Ve tam 16 yil sonra Iskocya gezisinde tanistigimiz Almanlar yine ayni soruyu sordular “siz ne bicim Turksunuz?! Siz nasil iki bayan tek basiniza yolculuk yapabiliyorsunuz? Bizim tanidigimiz Turkler hic boyle degil.” Ne yazik ki kendimizi tanitmak konusunda 16 yilda bir arpa boyu yol kat edememistik!!

1998’de is icin Almanya’ya gittigim zaman Alman arkadaslarimdan birinin evinde bir kac gun gecirmistim. Annesi merakla beni gormeye geldi. Kadincagiz yillarca Turk komsulari oldugunu ama ne kadar ugrastiysa onlarla arkadaslik edemedigini anlatti. Esleri izin vermemis kadinlara Almanlarla arkadaslik etsinler diye. Bu bana hic garip gelmedi cunku Ingiletere’de yillardir yasayip da Ingilizlerle komsuluk veya arkadaslik etmekten kacinan bir cok Turk tanidim. Akillarinca onlar gavurlar ya, bizimkiler onlarin yasayis tarzini begenmiyorlar ve ailelerini onlardan koruyorlar. Cocuklarina bile yerli halkla arkadasligi yasaklayanlari, israrla Ingilizce ogrenmeyenleri biliyorum. Ondan sonra “neden bizi yanlis taniyorlar?” diye yaygarayi basiyoruz. Isin daha da kotusu ozellikle Almanya’daki Turk toplulugu kendilerince ahlaki degerlerini begenmedikleri Almanlara benzememek icin ailelerini korumak adina yobazligi ayyuka cikardilar.

Ne yazik ki yabanci ulkeye giden bir cok 3. dunya ulkesi vatandasi o ulkeye ayak bastigi anda takvimini donduruyor. Ulkesi ve milleti ne kadar ilerlerse ilerlesin onlar kendi degerlerini yasatmak ugruna fosillesiyorlar. Sonra ne kendi ulkelerine ne de bulunduklari ulkelere uyum saglayabiliyor, arada kaybolup gidiyorlar.

Biraz da igneyi kendimize batiralim; daha biz buyuk sehirlerimizdeki gocten rahatsiz iken ve sehirlerimize uyum saglayamamis koylu vatandaslarimiza hor gozle bakarken, nasil olup da Avrupa’nin farkli davranmasini bekleyebiliriz?!! Donup de neleri degistirebiliriz diye cozum arayacagimiza histerik bir sekilde “biz oyle degiliz!! Biz aslinda cok medeni bir milletiz!” diye avaz avaz bagiriniyoruz ama dogal olarak duyulan cogunlugun sesi. Unutmayalim istisnalar kaideyi bozmaz!!

Chris’in soyledigi gibi turizm cok onemli bir tanitim yontemi. Turkiye’ye 2 milyon Ingiliz 4 milyon Alman turist gitmis gecen yil. Aci gercek ise buna ragmen hala Almanlarin 16 yil onceki gorusu ile bugunkunun degismemis olmasi. Simdi acaba kim yanlis goruyor; onlar mi biz mi?!!

Haydi artik bu uykudan uyanalim! Gercegi kabul edelim ve buna ragmen ve bununla beraber neler yapilabilir ona bakalim.

Subat 2006
Londra

2 comments:

Anonymous said...

Ben Avusturyada yaşıyorum. Burda Türklerin hepsini ışıdcı saniyorlar ve terörist gibi görüyorlar. Bazilari çok iyi davraniyor bazilari hiç iyi davranmiyor. Polis bile Türksen senin şikayetini kabul etmiyor ama avusturyalinin şikayetini kabul ediyor. Bizi hiç tanimiyorlar ve tanimaakda istemiyorlar. Okulda türk çocuklarini baya bi ezmeye çalisiyorlar hatta devam okumasin diye uğraşıyorlar. Ama dedigim gibi aralarinda iyileride var. Ama türkler buraya uyum saglamiyor falan hepsi hikaye. Türklerin 90% almanca bilior okuyor ve çalışıyor. Burda gazetelerde bile Türkiyeyi karalıyorlar çok yanliş tanıtıyorlar okulda tebefüste bile Türkçe konuşmana izin vermiyorlar bazi ögretmenler.

Anonymous said...

Hiçbir Avrupa ülkesi yoktur ki tarihini Türklere yer vermeden yazabilsin. geçmişte olduğu gibi günümüzde de Türklerin, Türkiye'nin hep ayrı bir yeri vardır Avrupalılar için. bundandır hep bir başka gözle bakarlar. genelde negatif düşünceleri vardır Türklerle ilgili, bunu her yerde görebilmek mümkün.

Örneğin Viyana'da dolaştığınızda bundan yaklaşık 300 yıl önce gerçekleşmiş olan Viyana Kuşatması'nın izlerini halen görebilirsiniz. Bu o kadar belirgindir ki, Osmanlı imparatorluğu'nun gerçekleştirdiği kuşatmanın üzerinden geçen onca zamana rağmen Viyana Kuşatmaları dün gibi gerçektir Viyana'da. Oysa Viyana tarihindeki en büyük yıkımı çok değil bundan 50 yıl önce ikinci Dünya Savaşı'nda yaşamıştır. Şehir harap olmuş, binlerce insan ölmüştür. ama nedense bu savaşın izlerini pek göremezsiniz, hatta hiç.

ama viyana kuşatmalarından kalan osmanlı ordusuna ait bir gülle parçası bile saplandığı duvarın deliğinden çıkarılmamış bugün bir tarihi eser olarak sergilenmekte. aynı şekilde şehrin merkezinde bulunan Stephans Katedrali üzerinde Osmanlı askerlerini ayaklarına altına almış Avusturya ordusunu resmeden bir heykel mevcuttur. Bu örneklerden sadece biri tabii. Şehirde Türklerle yapılan savaşı anlatan sayısız anıt, heykel, resim veya tablo görebilirsiniz. bir şekilde canlı tutulmak isteniyor tarih. özellikle de Türklerle ilgili olan kısmı.

Bunu tarihi kitaplarda da görmek mümkün. Avusturyalı yazar rubina mohring herold turkisches wien adlı kitabında Türkleri barbar olarak tanımlar. Gelip geçtiği tüm şehirleri yakıp yıktığınından bahseder. ancak bunu kanıtlayan hiçbir delil, hiçbir tarihi kaynak sunamaz. Yazdıkları sadece salt Türk düşmanlığını beslemekten başka bir şey değildir. Viyana Kuşatmasının ardından Türk ordusundan geriye kalan her şey Avusturyalılar tarafından büyük bir özenle saklanmış ve bugün çeşitli müzelerde sergilenmekte. Bunların başında Viyana Şehir Müzesi ve Tarihi Ordu Müzesi geliyor. Tarihi Ordu Müzesi kuşatmanın anılarıyla dolu adeta. zaten en büyük alanı da Türklerle ilgili olan kısım oluşturuyor. Müzenin duvar işlemelerinde savaşı anlatan birçok resim ve yağlı boya tablo bulunuyor. işin ilginç yanı Osmanlı askerleri öyle bir şekilde -bugün ancak korku filmlerinde görebileceğimiz kötü tiplemelerin çirkinliği ve gaddarlığıyla- resmedilmiş ki; gördüğümüz manzara insanın içini acıtıyor, moralini bozuyor. Bunu sadece çizilen bir tablo olarak görmemek gerek zira Avrupalıların bugün Türklere bakış açısı çok da değişmiş sayılmaz. Avusturyalı yazar Rubina Möhring Herold'ın da 1982'de kaleme aldığı turkisches wien adlı kitap bu çarpıtılan eserlerin gölgesinde kalmış.

Yazar Herold, Kanuni Sultan Süleyman'ın ordularının parolasını ölüm saçmak, her yeri talan etmek ve hiçbir canlı dahi bırakmamak olarak yorumluyor. Bu tür söylemlere birçok yerde rastlamak mümkün